Kurnazlık her zaman kazandırır mı?

06 Mar 2009 at 23:42 (Hayat(Araf))

‘Kurnaz biri bir sorunun lehinde ve aleyhinde olan yönleri az veya çok bilinç- altı bir yolla, bencil bir açıdan değerlendirebilir (İnsanın kendi çocuklarının söz konusu olması dışında, bencil olmayan düşünceler çoğu zaman bilinç-üstüne çıkamazlar). Bilinç-üstünün yardımıyla sağlam bir bencil karara vardıktan sonra kişi nasıl büyük fedakarlıklarla kamu yararını gözettiğini gösteren büyük büyük laflar uydurur veya başkalarından alıntılar yapar. Bu lafların, sahibinin gerçek nedenlerini belirttiğine inananlar o kişinin gerçek kanıtları değerlendirebilmekten yoksun olduğunu da düşünecektir; çünkü, o kişinin eylemleri, kamu yararına olan bir şeye yol açmayacaktır. Bu durumdaki bir kişi, olduğundan daha az rasyonel görünür. Daha da ilginç olanı, onun irrasyonel yönünün bilinçli, rasyonel yönünün ise bilinç-dışı olmasıdır. İngiliz ve Amerikalıları bu denli başarılı kılan da bu özelliktir.

Kurnazlık, gerçek olduğu zaman, insan doğasının bilincinden çok bilinç-dışına ait bir şeydir ve sanırım ki iş aleminde başarı için gereken en önemli özelliktir. Ahlaki açıdan ise, her zaman bencil olduğu için, küçümsenen bir özelliktir; bununla birlikte insanları en kötü suçlardan alıkoymayı da başarabilir. Bu özellik eğer Almanlarda var olsaydı sınırsız denizaltı harekatına girişmezlerdi; eğer Fransızlarda var olsaydı Ruhr’da yaptıklarını yapmazlardı; eğer Napolyon’da olsaydı Amiens Antlaşması’ndan sonra tekrar savaşa girmezdi. Bazı istisnaları olsa da, ortaya şöyle bir genel kural koyabiliriz: İnsanlar neyin kendi yararlarına olduğu konusunda yanılırlarsa, akla uygun olduğunu sandıkları tutum, başkaları için, gerçekten akla uygun olan tutumdan çok daha fazla kötülüğe yol açar. Bu nedenle, insanları kendi çıkarlarını iyi değerlendirecek duruma getiren her şey yararlıdır. Ahlaki nedenlerle, kendi çıkarlarına ters olduğuna inandıkları şeyleri yaptıkları
halde çok zengin olmuş sayısız insan vardır.’

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

Kıskançlık

06 Mar 2009 at 23:37 (Hayat(Araf))

jealousRoland Barthes kıskançlık hakkında şunları demişti..
“kıskanç olarak, dört kez acı çekerim:
kıskanç olduğum için,
kıskançlığımdan dolayı kendimi suçladığım için,
kıskançlığımın ötekini incitmesinden korktuğum için,
bir bayağılığın beni tutsak etmesine boyun eğdiğim için: dışarıda bırakıldığım, saldırgan olduğum, deli olduğum ve sıradan olduğum için acı çekerim.”

Tabi düşünceler evrimleşmiyor değil…
– bir insana ne kadar güvenilebilir ? Hiç umulmayan tavırlar yüzünden kadim dostluklar veya yıllar süren evlilikler biterken, bir insana kayıtsız şartsız güven duymak ne kadar doğrudur?

temel nokta,

-bir anlamda saflık sayılabilecek- kayıtsız şartsız bir güvenin zorunlu olmadığıdır. esas gereklilik; kayıtsız şartsız bir güvene mümkün mertebe yaklaşabilmek, ilişki ilerlerdiği sürece bu güveni arttırabilmektir. belki hiçbir zaman %100 bir güvene ulaşılamayacaktır; ama  “beni aldatıyor mu?”  sorusunu sık sık akla getirmenin ve buna çoğunlukla “hayır” diyememenin temelindeki güvensizlik; kıskançlığı tetikleyen, dolayısıyla ilişkiyi mutsuz sona doğru sürükleyen bir düşünce olacaktır.

‘istisnalar kaideyi bozmaz’ sözünü kendime de hatırlatarak şu genellemeyi yapıyorum:

güvensizliğin doğal sonucu olarak ortaya çıkan kıskançlık; ilişkinin bitmesine sebep olmasa da, mutsuz ve zoraki giden bir ilişkiye kesinlikle sebep olacaktır.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın